بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَأُوحِيَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُۥ لَن يُؤۡمِنَ مِن قَوۡمِكَ إِلَّا مَن قَدۡ ءَامَنَ فَلَا تَبۡتَئِسۡ بِمَا كَانُواْ يَفۡعَلُونَ ٣٦
Nuh'a vahyolundu ki: Senin kavminden iman edenlerden başkası asla inanmayacaktır. Bunun için onların işlediklerine üzülme.
وَٱصۡنَعِ ٱلۡفُلۡكَ بِأَعۡيُنِنَا وَوَحۡيِنَا وَلَا تُخَٰطِبۡنِي فِي ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓاْ إِنَّهُم مُّغۡرَقُونَ ٣٧
Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Zulmedenler için Bana bir şey söyleme. Çünkü onlar, suda boğulacaklardır.
وَيَصۡنَعُ ٱلۡفُلۡكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيۡهِ مَلَأٞ مِّن قَوۡمِهِۦ سَخِرُواْ مِنۡهُۚ قَالَ إِن تَسۡخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسۡخَرُ مِنكُمۡ كَمَا تَسۡخَرُونَ ٣٨
Gemiyi yapmaya başladı. Kavminin ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla eğlenirlerdi. O da dedi ki: Bizimle alay ediyorsunuz ama, sizin alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.
فَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ مَن يَأۡتِيهِ عَذَابٞ يُخۡزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيۡهِ عَذَابٞ مُّقِيمٌ ٣٩
Rüsvay edici azabın kime geleceğini sürekli azabın kime ineceğini göreceksiniz.
حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَمۡرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ قُلۡنَا ٱحۡمِلۡ فِيهَا مِن كُلّٖ زَوۡجَيۡنِ ٱثۡنَيۡنِ وَأَهۡلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيۡهِ ٱلۡقَوۡلُ وَمَنۡ ءَامَنَۚ وَمَآ ءَامَنَ مَعَهُۥٓ إِلَّا قَلِيلٞ ٤٠
Nihayet buyruğumuz gelip sular kaynamaya başlayınca: Her cinsten birer çifti ve hakkında hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye al, dedik. Zaten onunla beraber pek az kimse inanmıştı.
۞ وَقَالَ ٱرۡكَبُواْ فِيهَا بِسۡمِ ٱللَّهِ مَجۡر۪ىٰهَا وَمُرۡسَىٰهَآۚ إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٞ رَّحِيمٞ ٤١
Nuh dedi ki: Ona binin, onun akıp gitmesi de durması da Allah'ın adıyladır. Rabbım muhakkak Gafur ve Rahim'dir.
وَهِيَ تَجۡرِي بِهِمۡ فِي مَوۡجٖ كَٱلۡجِبَالِ وَنَادَىٰ نُوحٌ ٱبۡنَهُۥ وَكَانَ فِي مَعۡزِلٖ يَٰبُنَيَّ ٱرۡكَب مَّعَنَا وَلَا تَكُن مَّعَ ٱلۡكَٰفِرِينَ ٤٢
Dağlar gibi dalgaların içinde onları götürürken Nuh bir kenarda ayrı kalmış oğluna: Bizimle beraber gel, küfredenlerle birlikte olma, diye seslendi.
قَالَ سَـَٔاوِيٓ إِلَىٰ جَبَلٖ يَعۡصِمُنِي مِنَ ٱلۡمَآءِۚ قَالَ لَا عَاصِمَ ٱلۡيَوۡمَ مِنۡ أَمۡرِ ٱللَّهِ إِلَّا مَن رَّحِمَۚ وَحَالَ بَيۡنَهُمَا ٱلۡمَوۡجُ فَكَانَ مِنَ ٱلۡمُغۡرَقِينَ ٤٣
O: Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır, deyince; Nuh: Bu gün Allah'ın rahmetine erişenden başkası için Allah'ın buyruğundan kurtuluş yoktur, dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.
وَقِيلَ يَٰٓأَرۡضُ ٱبۡلَعِي مَآءَكِ وَيَٰسَمَآءُ أَقۡلِعِي وَغِيضَ ٱلۡمَآءُ وَقُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ وَٱسۡتَوَتۡ عَلَى ٱلۡجُودِيِّۖ وَقِيلَ بُعۡدٗا لِّلۡقَوۡمِ ٱلظَّٰلِمِينَ ٤٤
Denildi ki: Ey yer suyunu çek, Ey gök, sen de tut, su çekildi, iş de bitti. Gemi Cudi'ye oturdu. Zalimler güruhu Allah'ın rahmetinden uzak olsun, denildi.
وَنَادَىٰ نُوحٞ رَّبَّهُۥ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ٱبۡنِي مِنۡ أَهۡلِي وَإِنَّ وَعۡدَكَ ٱلۡحَقُّ وَأَنتَ أَحۡكَمُ ٱلۡحَٰكِمِينَ ٤٥
Nuh Rabbına yakardı ve: Ey Rabbım; oğlum benim ailemdendi, ama Senin vaadin haktır. Ve sen; hakimlerin en iyi hükmedenisin, dedi.
قَالَ يَٰنُوحُ إِنَّهُۥ لَيۡسَ مِنۡ أَهۡلِكَۖ إِنَّهُۥ عَمَلٌ غَيۡرُ صَٰلِحٖۖ فَلَا تَسۡـَٔلۡنِ مَا لَيۡسَ لَكَ بِهِۦ عِلۡمٌۖ إِنِّيٓ أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ ٱلۡجَٰهِلِينَ ٤٦
Buyurdu ki: Ey Nuh; o senin ailenden değildir. Çünkü kötü bir iş işlemiştir. Öyleyse bilmediğin şeyi Benden isteme. Cahillerden olmaman için sana öğüt veriyorum.